Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yazamadan Biten Aylar Var!

Resim
Bu Aralık niye böyle koşa koşa gidiyoki şimdi? Dün 1'ydi, bugün 19'u olmuş. Bir an korktum İstanbul'a kar yağmadan Ocak gelecek diye (neden mi korktum? İddiaya girdik de biz kurt arkadaşla... İlk kar Ocak'ta yağsa kaybedecektim!). Severim çünkü kar ı ben. Hep yağsın isterim, erkenden başlasın uzun uzun kalsın yerlerde. Yağmur gibi değildir çünkü. Öyle fazla gürültü patırtı yapmaz. Çok yağası olunca biraz zor olur belki dışarda olmak ama onun da ayrı bir keyfi olur ki kalorifer veya soba başında sıcak bişeyler içerek seyretmek dışarıyı. Ne kadar beter bir manzaraya sahip olsanız da, İstanbul da çoktur öyle yerler zaten, kar yağdığında çok güzel bir manzaraya kavuşmuş olursunuz! Heryer bembeyaz olur, dışarısı soğukken sımsıcak olur içiniz( bir bana olmuyodur heralde.) Geceleri bile karanlık olmaz eskisi kadar. Kestane pişirilir. Kartopu oynanır. Bere, eldiven, atkı takılır. Kayıp düşenler gösterilir haberlerde. Üzülürüm tabi, dışarıda kalan her canlı türevine; biz en

Fikir Zikir Olayı !

Tecrübeyle sabittir... Oynuyorsun diyorsan, (sen) oynuyorsundur! Numara yapıyorsun diyorsan, (sen) numara yapıyorsundur! Bir dizideki muhabbet içinde de bu böyledir, ilkokul sıralarında da, iş hayatında da, aile içinde de. Ve evet; ben diyorsam "oynuyorsun" diye, büyük bir ihtimalle ben oynamaktayımdır! Neticesinde; Dervişin fikri neyse zikri de odur...

Evden Çıkmayalım O Zaman...

Resim
Bu kadar da olmaz! Pes diyecek raddeyi geçeli bile çok olmuşken hala daha sabır sınamanın bir alemi yok! Gerçi havasından mıdır suyundan mıdır bilmem, milletin sabrı gerçekten takdire şayan. Taş olsa çatlardı derler. Bize hiç de bişey olduğu yok. Hadi baktın, millet bu metrobüs olayını sevdi, kıvamına gelmişken dayadın zammı. Peki o aylık basımlarını 200den 160a indirmek de neyin nesi? Biz, öğrencilere ulaşım ücretsiz olmalı diye konuşurken, şimdi benim aylığımın 15,16 günde bitecek olması reva mı? Ve yine her zamanki gibi; Deri koltuklarında oturan birileri, koltuklarında döne döne bize acayip gülüyorlar! Geçin bakalım dalganızı...

Gizmo'yu severken öldürdüm!

Resim
Aslında çok istedim ben bunu... Öldürmeyi değil tabi; gönlümce sevip oynayabileceğim bir mogwai ye sahip olabilmeyi. Hala da isterim -ışınlanmadan sonra bunu da yapıcam- Olsaydı bi gizmom, böyle canım sıkılınca onu sulasaydım da gremlin olsaydı, canavarcılık oynasaydık. Veya kızınca gözüne gözüne tutsaydım ışıkları. Ama sevseydim tabi en çok... Agucuk,gugucuk... Bunun yalancıktan oyuncakları vardı bi de; Furby ... Komikti o da!

Ben de komiktim!

İşte güzide videomdan bir parça. Sene 1994. Anaokulumun müsameresinde pembe elbisem ve beyaz saç bandımla Çiğdem Tunç olarak sergilediğim performans takdire şayan. Buyrun izleyin.

ÇALIŞMAK ?!

Resim
Çalıştım ben bugün. Bir markette stant hostesi oldum. Bir markanın 2 ürününü insanlara tattırıp beğensinler de alsınlar dedim. Bazıları uzattığım yiyeceklerle birlikte "denemek ister misiniz?" diye sorunca çok pis baktılar bana; kızdılar besbelli bişeye ama neye bilemedim. Dünya'nın düzenine karşı alınan tavır bende patladı belki de.Bazıları da ben ürünleri tattırıp hadi alın şimdi bunlardan diye düşünürken, "hımmm...bunun tadı daha güzelmiş!" diyerek ayrıldılar standdan. Öyle bakakaldım cümleyi duyunca. Sonra da güldüm bi sürü, benle ne güzel dalga geçiyolar diye... Bu insanlar aslında cidden komikler ama... Heee bi de neymiş, stant hostesleri bişeyler tanıtıyosa onu almak gerekiyomuş,sevapmış!

Burası İstanbul !

Resim
Mavi nin o güzel reklam kampanyalarına bir yenisi daha eklendi.(öncekiler için bkz. kafana göre !, çok oluyoruz! ) Reklamı çok beğendim! İstanbul'un çeşitliliğini vurgulayarak markanın ne kadar geniş bi kesime hitap edebileceğini çok güzel anlatmışlar. Bu reklamı izlediğinde bi çok insanın kafasında cıvıl cıvıl bir İstanbul görüntüsü oluşuyodur heralde; istiklal caddesinde yürüyen büyük bi kalabalık, rengarenk giyinen insanlar, haliçte balık tutanlar, eminönünde uçan kuşlar, vapurlar vs. Kısaca, Pembe İSTanbul ... Benim aklımaysa Anlat İstanbul filmi geliyo. Farklı farklı hikayelerle dolu karanlık bi İstanbul. İstanbul'un çok sesliliğinin reklamının yapıldığı vitrinin ardındaki farklı bi çeşitliliği göstermişlerdi bize. Güzelin her halini barındıran bu şehir, çirkinin de her haline ev sahipliği yapıyordu çünkü. Böyle karanlık çağrışımlara neden olsa da, yine de güzel bi reklam, güzel bi slogan... Ne de olsa Burası İstanbul ...

Yaz'ı Gelenekselleştirmek!

Resim
Yaz tatili ne işe yarar? Gezmeye, tozmaya, kafa dağıtmaya, dinlenmeye, eğlenmeye... Güzeldir, beklenir, özlenir. Böyle olmalıdır. Gel gör ki bize gelince dört gözle beklenen bu tatil olayı sayılı vakti saya saya öldürme olayına dönüşür. Dinleneyim dersin olmaz, gezeyim eğleneyim dersin olmaz, azıcık değişik bişeyler yapayım dersin olmaz, çevremde faaliyet yok bari ben biraz değişeyim dersin o bile olmaz! Bu düşüncelerle geçen tatilden de bi hayır gelmez! Nedir geleneksel yaz aktivitesi? Canım memleketim Ordu'ya gelip okulun yeni dönemini beklemek. Beklerken de bahçelerdeki fındıkları toplamak. Peki bu kadar kötü müdür Ordu'da yaz ı geçirmek? Tabiki hayır...Deminki hezeyanım dikkate alınmasın, bunca yılın tatil özleminin ufacık bir dışavurumudur o sadece! Güzeldir aslında Ordu'da yaz ı geçirmek. Akşamları sahili turlanır boylu boyunca ışıklar altında, güzel bi deniz havası çekilir ciğerlere, ufak bir bayram yapılır! Gündüz olunca da deniz rahat bırakılmaz; güzel bir plaj

YAKINDA...

Yeni sezon başlıyor... Son 20 gün... Bekleyin...

ice age 3: Dawn of the Dinosaurs 3D

Resim
Sabırsızlıkla beklediğim bir filmdi ice age 3, ve 3 boyutlu olarak izleme şansı bulacaktım... Büyük bir heves ve beklenti içerisinde, vizyona girer girmez soluğu sinemada aldım. Ama cidden değmedi. Daha önceki 3D korku filmi deneyimi nden sonra, realD 3D sisteminden çok daha fazlasını bekleyip gerçeklik adına çok daha azıyla yetinmek zorunda kaldığıma mı yanayım, yoksa güzelim ice age serisinin son filmini tamamen çocuk izleyicilere göre çekmiş olmalarına mı yanayım bilemedim. Nihayetinde buz devri tabiki, yine eğlendiriyo insanı ama bilgisayar başından kaldırıp sinemaya götürecek kadar olmamış maalesef. Bir de tabi benim şansıma mıdır nedir, gittiğim sinemada kendimi bir veli gibi hissetmeme yetecek kadar çocuk cıvıltısına maruz kaldım! Gece gitmek lazım böyle filmlere...

Kaçırılmayacak Diziler

Resim
1. FRIENDS 1994-2004 yılları arasında 10 sezon olarak yayınlanan ve Türkiye'de "sıkı dostlar" adıyla gösterilen komedi dizisi. Oyuncular: Jennifer Aniston(Rachel Green) Courteney Cox Arquette (Monica Geller) Lisa Kudrow (Phoebe Buffay) Matt LeBlanc (Joey Tribbiani) Matthew Perry (Chandler Bing) David Schwimmer (Ross Geller) İlk izlemeye başladığımda karakterlerin yarısını (ross,phoebe,chandler) yapmacık bulmuş ve o kadar da hoşuma gitmeyeceğini düşünmüştüm. Fakat bir süre sonra günde 10,15bölüm izler oldum; dolayısıyla karakterleri de ailem gibi görmeye başladım! Şiddetle tavsiye ederim. İzlediğim açık ara en iyi dizilerden biridir. 2.HOW I MET YOUR MOTHER 2005 yılından itibaren yayınlanan ve son olarak 4.sezonu geride bırakmış komedi dizisi. Oyuncular: Josh Radnor( Ted Mosby) Jason Seget( Marshall Eriksen) Alyson Hannigan( Lilly Aldrin) Neil Patrick Harris( Barney Stinson) Cobie Smulders( Robin Scherbatsky) Kimilerine göre adı itibariyle (annenizle nasıl tanıştım?) b

Rüya

Resim
Rüya görmek başka bir hayata adım atmaktır benim için. Yoğun olur rüyalar; bir bünyeye iki yaşam sıkıştırmak gibi bir etkisi vardır. Uyandığımda çoğu zaman rüyanın etkisi, bilincimin de açılmasıyla, tavan yaparak devam eder. Bazen (rüyamda) başının dertte olduğunu gördüğüm arkadaşımı düşünerek, bazen de kendimi bir kovalamacanın içinde görerek endişe içinde başlarım güne. Bazen mutlu, bazen karamsar. Rüyamı hatırlayamadığım -veya görmediğim- sayılı gün dışında. Hatta geçmiş bir zamanda -küçükken- rüyamda hiç tanımadığım bir adama aşık olup, bir haftaya yakın gerçekten aşık olduğum biri varmış gibi hissettiğim olmuştu. Böyledir esaslı bir rüyanın yarattığı etki. Matrix teki gibi, bazen gerçek hangisi ayırtedilemez olur. Rüya, bir gerçek gibi algılanabilirken gerçeği de bir rüya gibi düşündüğümüz zamanlar vardır bir de. Ya gerçek olamayacak kadar mükemmel ya da gerçek olamayacak kadar korkunç bir gerçeği yaşadığımızı düşünüp buna rüya deriz. Ya toz pembe bir rüyadır gerçeğimiz ya da k

The International

Resim
İzlemeden önce afişe pek de dikkat etmemiştim, izlerken bi baktım İstanbul'a gelmişler. Silah ticaretiyle uğraşan Ahmet Sunay, Haluk Bilginer miş. İnsan seviniyor memleketini görünce nedense! Clive Owen çatıların üstünde koşturuyo ( daha güzel yerlerde koşsa keşke diye de içimden geçmedi diil ) ! Ama Haluk Bilginer'in o güzel oyunculuğunu bulamadım filmde. Rolü ufak da olsa daha fazla renk katabilirdi filme, bu yeteneğe sahip olduğu aşikar zaten. Yönetmen Tom Tykwer'ın hatası diyelim biz buna. Filmin bize anlatmaya çalıştığı şey ise; böyle kirli oyunlar oynanıyor siz bunu bilin ama sesinizi boşuna çıkartmayın. Eninde sonunda çark yine dönüyor. Karamsar ama maalesef -biraz- gerçekçi bir yaklaşım.

Tavsiye Film

Resim
2008 yapımı ve yönetmenliğini Mark Herman 'ın yaptığı the boy in the striped pyjamas , John Boyne 'un kaleminden çıkan aynı adlı romanın uyarlaması. Film hakkında söylemek istediğim çok şey var. Aslında sırf bunun için film biter bitmez açtım bu kaydı ama kitabın arka kapağındaki tanıtıcı yazı engelledi beni. İşte o yazı: "Çizgili Pijamalı Çocuk, tanımlanması zor bir hikâye. Genelde arka kapakta kitapla ilgili bazı ipuçları veririz. Ama okumanın zevkini bozacağını düşündüğümüzden bu kitapta bunu yapmadık. Bizce, neler olduğunu bilmeden okumaya başlamanız çok önemli. Bu kitabı okumaya başladığınızda, Bruno adında dokuz yaşındaki bir çocukla bir yolculuğa çıkacaksınız (ama bu kitap dokuz yaşındakiler için değil). Ve er geç Bruno ile birlikte bir tel örgüye varacaksınız. Böyle tel örgüler dünyanın dört bir yanında var. Umarız asla rastlamak zorunda kalmazsınız." Ve ben bu yazıdan habersiz olarak bu filmi indirip trailer ını izlemeden, konusuna bakmadan izlemeye karar v

Büyümesek olmaz mıydı?

Resim
Haley Joel OSMENT... 1999 da The Sixth Sense , 2000 de Pay It Forward , 2001 de Artificial Intelligence:AI .... Bu filmlerle tanıdık, bildik, sevdik onu. Her bir filminde tesadüfen orda olmadığına, rolünün hakkını fazlasıyla verdiğine tekrar tekrar şahit olduk. Yıldızım diyen birçoğundan iyi yapıyordu işini ve daha 12 yaşındaydı ilk oscar adayı gösterildiğinde. O sene aday olduğu kategoride oscarı alan oyuncuysa Michael Caine di. Daha dün gibi, kaçıncı kez izlediğimi hatırlayamadığım bu filmleri ilk izlediğim zamanlar. Zaman çabuk geçiyor cidden de. Ve işte küçük jönümüz de acımasız ergenlik döneminden payına düşeni alıyor. Hiçbişeyin eski tadı yok artık... Büyümeyelim bence... Hep sevimli kalalım... Belki canımız da acımaz o zaman...

Trajikomik Türkiye'm

Resim
Bu gazete küpürünü bundan birkaç ay önce kesmiş, saklamıştım. Hatta bunu kestiğimde daha bir blogum bile yoktu. O zamanlar şehrin belirli merkezlerinde ücretsiz gazeteler sıklıkla dağıtılırdı, seçimlerden sonra gazetelerin de işi bitti gibi; yada bana rast gelmiyo artık! Trajikomik geldi bu haber bana. Haberde eşi tarafından şiddet gören bir bayan var, fakat ben bu habere her baktığımda gülmeden duramıyorum! Sebebi elbetteki fotoğraftaki Nizamettin Bey'in ve eşinin yüz ifadeleri. Bu süper ötesi fotoğraf için öncelikle fotoğrafçıya bi teşekkür ediyorum. Adamın aldığı ceza nedeniyle çektiği üzüntü yüzünden yeterince belli oluyordur! Eşiyse hem gazetede fotoğrafının çıkacak olması sebebiyle hem de yediği dayağın kocasının yanına kâr kalmaması sebebiyle acayip bir mutlu! Sadece fotoğraftan konuşmak olmaz ama bu haber için, kocası eşini yemek yaparken söylendi diye dövüyor. Ve 1yıl boyunca "evlilik hayatında mutlu olmanın yolları" konulu kitaplar okuma cezası alıyor. Maalese

MAŞUK'a...

Resim
"Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milâd demektir. Şayet "aşktan önce" ve "aşktan sonra" aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir." Elif ŞAFAK - Aşk Ne mutlu aşkı tadanlara ki sevgi onların yüreklerinden, gözlerinden ve dillerinden hiç eksilmeyecek.

Hapşırık!

Resim
Yeter! Bu insanlara otobüslerde bi haller oluyor. Hapşırmak için türlü türlü yöntemler icat ediyolar. Nedir normali? Alırsın eline mendili, içine hapşır istediğin kadar... Ama ben neler görüyorum.... Biri otobüste önünde oturan insanın üzerine hapşırıyor. Biri ayakta kitap okuyarak seyahat ederken, tutuyor kitabın içine hapşırıyor. -Bunu da ilk kez gördüm!- Biri de cam kenarında dururken tutuyor cama hapşırıyor! Yapmayın.... Hele ki bugünkü haberlerden öğrendiğim kadarıyla domuz gribi (H1N1) Türkiye ye giriş yapmışken, etrafımızdakileri tehlikeye atmayalım...

Maksat Muhabbet

Resim
Hiç boşuna konuşmayalım; ben fala inanmam, zaten senin sölediklerini sana anlatıyo vs. diye. Fal, eğlence olsun diye bakılır. Bu, arkadaş ortamı içinde de bu şekildedir parasını verince de...bunu hastalık haline getirenleri konuya dahil edemem tabi! Çoğu zaman zaten bildiğiniz basmakalıp ifadeleri dinleseniz de sanki yeni bir şey duyuyomuş hissi verebilir canı gönülden eğlenmek istiyosanız. Fala bakan kişi eğer size "çok sıkıntıdasın,gönlün kabarmış" diyosa o sırada çok eğlenio olsanız da yüzünüzü indirir "yaa uff sormaa sorma" demeye başlarsınız. Yine bi başka versiyonunda "aaa bak şurda bi çocuk var böle uzun boylu yakışıklı bişey; sana elini uzatmış" diyorsa hemen abartırsınız, "kimmiş o kimmiş" diye sorarsınız çünkü kesin vardır artık öyle biri! Falın bir diğer özelliği de bakılan kişinin her bişeyini 5dakka içinde öğrenebilmektir! "sana biri şöle şöle yapcak adında e var m var l var....kim bu" dediğiniz anda başlar o kişi aaa bak b

Kitaplara Tutulmak

Resim
Aynen böyle oluyor bazen.... Elime bir kitap alıyorum. Çok reklam edilmiş; bir yerlerde okunmaması kayıp olarak nitelendirilmiş; kapağı süslenmiş püslenmiş veya hayırsever bir arkadaş tarafından elime tutuşturulmuş bir kitap. Yollarda başlıyorum okumaya. Nasıl olsa 1 günlük otobüs yolculuğunda 1 kitabı bitirebileceğim kadar uzun bir yolum var, bana bir sınav gibi! Ve bazen o kitabı buluyorum; beni bağlayan,kendi hikayesine karıştıran ve utanmayıp benim hikayeme de bulaşan! Bir filmi yarım bırakmak gibi oluyor bazen, herhangi brşey için o kitabın arasına bir ayraç sıkıştırıp en yakınlarda bir yere terketmek. Hatta bu ne biçim kitapmış ki; ayraç seçtiriyor bana, her ayracı da yakıştıramıyor kendine! Çoğu zaman bu kitaplar benim abartmamla kalıyor, başkalarına istediklerini vermiyor ama olsun...Benim hayatımın asosyal olan kısmında sağladığı hareketlilik yeter onun güzel olmasına; başkalarının beğenmesine gerek de yok fazlaca. Burda buna örnek verilecek ne çok kitap var kimbilir; yazsam o

3D korku filmi izlemek

Resim
Duyunca işte mutlaka gitmeliyim dediğim bir filmdi 3D korku filmi...Önce scar (iz) geldi, "gitmeyin hiç güzel değil,güzeli gelecek" dediler. Peki dedik,bekledik. Ve sonra My Bloody Valentine geldi. Quentin Tarantino'nun "tüm zamanların en iyi kanlı filmi" dediği 1981 yapımı filmin yeniden çevrimi. Günlerden 14şubattı ve ortalıktaki yapış yapış kalplerden, güllerden, aşk kırmızısından bezen bizler için bir alternatif gelmişti; Kan Kırmızısı! Film vizyona 13şubatta girdi ama olsun, ufak bi ayrıntı bu! Filmi profilo da izledim, zaten sadece cinebonuslar ve gnctrkcll liler için geçerli sinemaların bazısında 3D gösterim vardı. Konu itibariyle pek de güzel değildi, yavan korku filmlerinden birini daha izledik. Sadece sonunun High Tension vari oluşu; insanları biraz meraklandırması, hatta bazılarının kafasını karıştırması bakımından güzeldi. Bir filmin içine psikoloji girdi mi farklı bir güzelliği oluyo! Yani filmden tabiki pek te yüksek bir beklentim yoktu, amaç bir

Slumdog Vs. Benjamin

Resim
81. oscar ödüllerinin dağıtılmasına sayılı günler kala (22şubat) bir değerlendirme vakti geldi. İki filmi de art arda izlediğim için öncelikle acayip bir doygunluk hissim var; hatta karıştı biraz ortalık. Çünkü iki filmde kendini, izledikten sonra hissettirebilecek türden filmlerdi ucundan kıyısından bile olsa. Vardır belki sizde de öyle hisler; bir film izlersiniz, bir kitap okursunuz. Sonra bir bakarsınız, bir an onu düşünüyorsunuz hala izliyor/okuyor gibi. Ya da bir dizi gibi hissettirir kendini, uzun bir süredir sürekli hayatınızın içine girmiş gibi. İşte benim için böyle, sizin için de böyle tatlar olsa hoş olurdu! ---DİKKAT SPOİLER İÇEREBİLİR (evet hiç dikkat etmicem buna)---- Gelelim filmlere; akademinin bize daha değişik bir süprizi yoksa bu iki filmden biri oscarı alacak diye düşünüyorum, gerçi bollywood sayılabilecek slumdog millionaire başlı başına bir süpriz ( marian gibi )! İki filmi de en azından adaylar göz önüne alınırsa beğendim tabi, farklı farklı yerlerde. The Curio

Şu Çocukluk Dedikleri...

Resim
Bir zamanlar kurulu bir saat gibiydik sabahın köründe kalkmak için, şimdi kafamızı yastıktan kaldırmaya korkan biz. Neydi o küçücük halimizle o acelemiz. Ne işe gidiyorduk, ne okula. Ne yapılacak işler vardı önümüzde, ne de bekleyen projeler. Deli miydik peki? Bu da bir nevi çılgınlık sayılabilir tabi; çizgifilm çılgınlığı... Tv ye en yakın koltuğa kurulurduk yarı kapalı gözlerimizle, ozamanlar koltuğa yatarak uyuyabilecek boyutlardaydık bi de. Oynamak için sokağa çık-a-madığımız, legoları barbieleri salona dökemediğimiz vakitlerde tek ve süper eğlencemizdi. Şimdiki gibi sırf çizgifilm yayınlayan kanallar yoktu belki ama olsun, en süper çizgifilmler bizim zamanlardaydı! Ne bulursak izlerdik aslında, şimdiki futbol meraklılarının her spor programını takip etmesi gibi. Tom ve Jerry, Buggs Bunny, Road Runner( kısaca looney tunes demeli), Taş devri, Jetgiller, pokemon ve hatta kız halimizle tsubasa bile...(ama asla teletubbies olmadı, olmasın...) Ama bazıları var ki, kalbimizde yeri başka

The Venus Project Ben'im; Hayır Ben'im!

Resim
*Hayalgücü resmedilemese de... "The venus project" nedir, ne değildir; aslında amacım bundan bahsetmek değil! Yine de söyleyeceklerimle ilintili madem; The venus Project temelinde, teee Lidyalı insanların uydurduğu para denen illetten tamamıyla kurtulmak üzerine. Parayı hayatımızdan çıkartınca ne ticaret ne çalışmak ne sosyal sınıf ne suç ne savaş kalıyor. Bununla birlikte enerji için kullanılan tüm kaynaklar doğadan üretiliyor ve milliyet, din, dil, ırk gibi bizi gruplaştıran kavramlar geri planda tutularak hayatımız bir bilim kurgu filmine dönüştürülüyor. Örnek vericem ama yeterli gördüğüm bir örnek yok, yani öyle Will Smith in "I,robot" u veya Sylvester Stallone nin "Demolition man"i olamaz buna örnek. Burada bahsedilen daha uçuk bir şey; belki de filmi yapılamayacak kadar uçuk; peki yaşanmayacak kadar mı? Ben bu projeden Zeitgeist: Addendum filmiyle haberdar oldum; en kısa zamanda Zeitgeist:the movie yi de izleyeceğim ve -hayali-izlenmesi gerekli fil

Ana gibi yâr...olmaz!

Resim
Saat olmuş 23:30. Yani insanlığın geneli itibariyle gece vakti gelmiş. Ben klavyeyle yine bir dövüş halindeyim; patır patır geçiriyorum her bir harfine. Sonra annem geliyor;elinde bir dondurma kubu. Ve ne göreyim; içinde cevizli çilekli pembemsi bişey. "Aaaa bu ne?" diyorum. "dondurma; ama yavaş yavaş ye." diyor bana. Dondurmadan sonraki kısmı bir kaç kere tekrarlıyor tabi odadan çıkana kadar! Dünya'nın en sevilesi kadını elcağızlarıyla dondurma yapmış, hem de Şubattayız yaa! Tabi bildiğimiz dondurma kalıbının dışına çıkmış biraz ama olsun az ve öz, mis gibi... Eline Sağlık Güzel Annemin... Bu arada annem kesin müneccim, artık buna eminim;yoksa nerden bilecek benim bugün arkadaşın evinde bir dondurma resmi görüp te "ahh bee,yaz gelse de dondurma yesek." dediğimi! :Süper Annem...

İnsanlık Hâli

Resim
DARİA ; "Ben benim diye... Ya da sen sensin diye... Saksıdaki tohum bu yüzden. Biz onu zamanla suladık. Şimdi açan çiçek, kimin canını yakmaz ki?" Duygusal olmayan insan olamaz. İnsan olan duygulanmadan yaşayamaz. Her saniyede, bir duygunun peşi sıra sürükleniverirsiniz. En ufak bir can sıkıntısı bile -booom!- duyguların bir patlamasıdır çoğu zaman. Kalbinizi söküp atamayacağınıza göre-çoğu zaman bunu dilememize rağmen- bu duygular yön verir size. Sizi siz yapar. Her duygunun adı sözlükte aynıdır ama yaşadıkça her biri başka birşeye dönüşüverir. Kimi zaman saklarsınız bu duyguları en kuytu köşelerde; birileri görecek diye ödünüz kopar kenarını köşesini. Kimi zaman da istersiniz ki dibine kadar yaşayalım; sözlerinizden, gözlerinizden, yüreğinizden fışkırsınlar istersiniz. Bazen de dayanamazsınız, birileriyle paylaşıverirsiniz onları... O azıcık şundan koysun, bak bende de bu varmış diye diye dökersiniz ortaya içinizdekileri. Aşk deriz bunun adına; herkese göre değişir tarifi b

Bunlardan İstiyorum!

Resim
Geçenlerde farkına vardığım bir alışveriş sitesi. Eğer arkadaşlarınıza,ailenize,sevgilinize veya kendinize değişik,eğlenceli ve/veya işlevsel bir hediye almayı düşünüyorsanız bakmadan geçmeyin derim. Bazıları boyutlarına göre biraz "tuzlu" olabilir ama bayıldım! Güneş kavanozu, dead joe kalemlik, tokyoflash saatler, öldürmeyen örümcek yakalayıcı, koleksiyonluk bad taste bears keyrings gibi gerekli gereksiz bir sürü şey....ben de bunlardan istiyorum diyorsanız siteye buyrun . önümüzdeki günlerde alışveriş yapmayı da düşünüyorum, bakalım hizmetleri nasıl?